KEÇİOVA CAMİİ
Geçmişinde dış aktörlerin önemli etkiye sahip olduğu ve tarihinde bolca gel gitlerin yaşandığı bir Mağrip ülkesi olan Cezayir, tarihinin sırtına yüklediği külfetleri bir kenara bırakarak yeniden var olmanın hayallerini kuruyor.
Son olarak 1990’lardaki iç savaş Cezayirlileri önemli ölçüde içe kapanık olmaya itmiş. Ancak çatışmaların sonlanması ve istikrarın sağlanması ile Cezayir bir taraftan tarihin üzerine bindirdiği o ağır yükten kurtulmaya çalışırken bir taraftan da silkelenerek yeni bir başlangıç yapmayı hedeflemektedir. Bölgesindeki diğer ülkelere kıyasla tarihi mirasına sahip çıkamamış gözükse de, Cezayir’in ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin miraslarını bünyesinde barındırdığı, ülkeye yapılacak kısa bir gezide kolayca anlaşılabiliyor. Özellikle Osmanlı döneminin izleri halen birçok eserin adında, kentlerin mimari yapılarında ve toplumsal hafızada capcanlı yaşıyor. ibrahim Bey ve Murat Reis gibi cadde ve sokak isimlerinin yanında Mustafa Paşa Hastanesi ve Sirkeci Hapishanesi gibi mekan isimleri bunun açık göstergeleridir.
Cezayir’de Osmanlı’nın izleri
Cezayir’deki tarihsel dokuyu anlamak adına bir eser var ki geçirdiği dönüşümlerle bir anlamda ülkenin de tarihini anlatıyor. Keçiova Camisi, Fransız egemenlikleri sırasında bambaşka amaçlar için kullanılmış, günümüzde ise ibadethaneye çevrilmiş kendine has mimarisiyle başkentin en göze çarpan yapılarındandır. Keçiova Cami, Barbaros Hayrettin Paşa’nın şehre gelişinin ardından Osmanlı mimarisinin ilmek ilmek işlendiği ve bu sayede şehrin cazibe merkezi olan Kasbah (kasaba-suriçi) mahallesinde yer almaktadır. Cezayir’in Osmanlı dönemindeki tarihi dokusunu koruması bakımından hem cami hem de Kasbah Mahallesi 1992 yılından bu yana UNESCO Kültür Mirası listesinde yer almaktadır. Keçiova Camii’nin küçük bir mescitten bugünkü ihtişamlı haline dönüşümü süreci bu yapıyı bir yaşanmışlıklar abidesi haline getirmektedir.
Keçiova Camii
Kaynaklarda ilk kez 1209 yılında inşa edildiği bildirilen mescidin adını yakınlarındaki keçi pazarından aldığı rivayet edilmektedir. izleyen dönemde önce Rebai aşireti tarafından 1436 yılında, daha sonra da 1612-13 yıllarında restore edilen mescit, 1792 yılında Hasan Paşa tarafından genişletilmiş ve büyük oranda bugünkü halini almıştır. Şehrin o dönemdeki yapısı göz önünde bulundurulduğunda caminin eski Cezayir’in tam merkezinde ve şehre giriş çıkışların en yoğun yaşandığı beş ana caddenin kesiştiği noktada yer aldığı tahmin edilmektedir. Cami civarındaki diğer saray, malikane, ibadethane ve yaşam alanlarıyla birlikte sosyal ve finansal anlamda kentin en
işlek bölümündeki varlığını 19. yüzyıldaki Fransız işgaline kadar sürdürmüştür.