
"...Eskiden, hemen her 'ailenin sandığında, sepetinde âile yâdiğarı, değerli ya da basit, hatıra sayılan eşyalar mevcuttu. Altı yüz sene pâyidar olmuş Osmanlı İmparatorluğu'nda da bu ata yâdigârlarının olmaması nasıl düşünülebilir? İşte bu yâdigârların en gözde ve en üstüne titrenen şâheserlerden biri de Bağdat Köşkü'dür.
Gelmişe geçmişe, seferlerden zaferlerden ve târihten söz eden Revan Köşkü'nün komşusu olan Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayı'nın dördüncü avlusundadır. Terasında iftariye Köşkü diye adlandırılan altın kaplama dört ince sütuna oturan kısmından Haliç seyredilir. Kendisini seyreden, daha doğrusu kulak verenlere Türk'ün efendiliğinden insâni mizâcından, adâletinden, nizam ve beşeri geleneklerinden hikâyeler anlatmaya âdeta doyamamış bir cömertlik içindedir.
Dördüncü Sultan Murat'ın Bağdat'ın fethi şanına inşa edilmiş bu zafer âbidesinin başında bir kubbe ve etrâfında da gözleri tozdan, aşırı ışıklardan koruyan kiprikler gibi yer alan saçaklar, sonra da renkli taşlar, mermerler, çiniler, köşkün ihtişamına saltanat katan bir güzellik âdeta yarışa çıkmış bir üslûbu dile getirmektedir.
Köşkün kapıları, pencereleri, dolap kapakları fil dişi, sedef ve bağa ile bezenip coşmuş sanat şâheserleridir. Hele kubbeden sarkıtılan kırmızı renk üstüne işlenmiş altın yaldızlı bir top kandil, sonra da renkli camlar arasındaki mavi çini üstüne beyaz renkle yazılan Âyete'l-Kürsi, haraketle kavrulmuş bir çöl susuzluğunun imdadına yetişmiş bir çeşme gibi cana can katan bir şâheser değil midir?"
Dünden bugüne ne kalmış - Bağdat Köşkü / Sâmiha Ayverdi
Devamını oku...