ABSTRACT
O ur ainı and attempts to compile the development of conservation science in Tıırkey, imder the light of documents and in a chronological order has unfortunately failed. This result indicates that conservation and restoration of movable cultural property has not been w eli received b\ the related fields of study throughoııt the years. The absence of documents on conservation treatınents has even ınake it mor e coınplicated for the author to trace the progress in this cırea. Therefore, this paper is limited w itli a sıırvey of accessible information from ınuseums, e.ıcavations and their iaboratories.
Taşınır kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonu konusunda yurdumuzda yaşanan aşamaları, kronolojik bir sunuş içinde bire bir, yani konuyla direk ilgili belgelere dayandırmak çabası ne yazık ki olumsuz sonuç vermiştir. Bu olumsuz sonuç, konservasyon ve restorasyon kavramlarının taşınır kültür varlıkları için bir anlam ifade etmediğini göstermektedir.
Taşınır ya da taşınmaz kültür varlıklarının pek bir şey ifade etmediği dönemler için bu türde, konservasyon ve restorasyona yönelik belgelerin olabileceğini beklemenin fazla iyimser bir tablo çizmek anlamına geldiği anlaşılmıştır. Bu nedenle konuya ilişkin belgelerin dolaylı yoldan elde edilmesi yöntemi benimsenmiş; müzeler, kazılar ve ilgili eğitim kapsamında konservasyon ve restorasyona ilişkin bilgiler saptanmaya çalışılmıştır.
Bu konuda genel bir fikir verebilecek örneklere geçmeden, taşınır kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonunun kuramsal gelişimine bir göz atarak geçirdiği aşamaları başlıklar halinde dile getirmekte yarar görüyorum. Bu gelişimi beş aşamada incelemek doğru olacakmış gibi görünmektedir.
Bu aşamalar sırasıyla:
1 . Konservasyon restorasyon öncesi dönem (hemen hemen hiç bir çalışmanın ve çabanın gösterilmediği dönem)
2. Sadece restorasyona dönük uygulamaların yapıldığı dönem
3. Konservasyon ve restorasyonun, sadece restorasyon ağırlıklı yapıldığı dönem
4. Konservasyon ve restorasyona eşit önem verilerek birlikte uygulandığı dönem
5. Konservasyon ve restorasyonda seçici olunan dönem
Bu aşamaların ilk üçünde genelde restorasyon, bir meslek elemanının değil de. görerek ve deneyerek öğrenmiş, eli yatkın, beceri sahibi, kişilerin elindedir. Daha sonraki aşamada ilgili mesleklerden birine sahip, yeteneği ve el becerisi olan kişilerin çeşitli kurslar sonrasında aldığı kısıtlı uzmanlık dallarına ilişkin bilgiyi uyguladıkları aşamadır. Konservasyon ve restorasyonda seçici olunan aşama ise mesleğin, etiğini. kapsamını bilmek ve uygulamanın yanı sıra, farklı yöntem ve malzemeyi tanıyan, bunların içinden en uygun olanını uygulayan, restorasyondan önce konservasyonu önemseyen bir görüş tutum ve davranış dönemidir. Türkiye'nin bu dönemlerden hangisini yaşadığına karar vermeyi sizlere bırakarak ben Türkiye'de bu konuda yapılan somut bir kaç örneği tarihi sıralamaya göre size hatırlatmak istiyorum.
1846 - 1847
Yılında Aya İrini'de açılan müze, Türkiye'de ilk müze olarak biliniyor. 13 Şubat 1869 tarihinde ise kültür varlıkları konusunda ilk kanun olan Asar-ı atika nizamnamesi yürürlüğe giriyor. Bu nizamname, taşınır kültür varlıkları kavramı kadar konservasyon ve restorasyonu da tanımamaktadır.
1873
Bugünkü, Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Dairesiyle eşdeğer olan bir kurumun yazısını aynen okuyorum: "müz.ehane yapılan yerin gayet nemli ve rutubetli olduğu, bu yüzden içinde bulunan eserlerden bazılarının paslanıp çürüdükleri, asli heyetlerini kaybettikleri belirtilerek yeni bir ıııüz.e binası yaptırılması fikri ortaya atılmaktadır." Çembeıiitaş civarında yapılması düşünülen bu bina gerçekleşmeyince, Aya İrini müzesi. Çinili Köşk'e taşınıyor. Bu tutum gerçekten nem oranının eserlerin bozulmalarına neden olmasından ötürü gerçekleştirildi ise, dolaylı korumanın ilk örneği olarak önem kazanmış olacaktır.
1875
Yılında bir Müze Okulu hakkında Nizamname (16 madde) eğitimin yanı sıra onanma ve kalıp çıkarmaya yönelik uygulamaları ön gördüğü için önemlidir. Yönetmeliğin bazı maddelerini Türkçeleştirilmiş olarak sizlere okumak isterim:
1 .İstanbul'da Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Eski eserler ve sikkeler sunda eğitim verecek bir okul kurulacaktır.
2.Adı geçen mektebe on iki öğrenci alınacaktır.
3 Alınacak öğrencilerin Fransızca, Eski Yunanca, Latince dillerini bilmesi ve bunları Türkçe'ye tercüme edebilmesi şarttır. Ayrıca, Genel Tarih ve Coğrafya bilmelidir.
4.Bu okul şimdilik saray müzesi binaları içinde açılacak ve padişahlık gözetimi altında tutulacaktır.
5 .Okul iki seneliktir. Bu zaman içinde öğrencilere bir taraftan eski eserler ve sikkeler öğretilecek, diğer taraftan da basit resim ile tasvirlerin alçı kopyalarının alınması ve fotoğrafların nasıl çekileceği öğretilecektir.
6.Eski eserler ve sikkeler konusunda ders vermek: alçı ve fotoğraf işleri ile diğer işlerde yardımcı olmak üzere 1 müdür, 2 yardımcı, toplam üç adet öğretmen alınacaktır.
7 .Öğretmenlere senelik 48 bin kuruş, aylık masraflar için ise 2 bin kuruş verilecektir.
8.Okula alınacak öğrenciler daha sonra kazı, araştırma ve soruşturma işlerinde maaşlı olarak çalıştırılacaklardır. Bu öğrencilere eğitimleri boyunca masraflarını karşılamaları için aylık 2'şer yüz kuruş maaş verilecektir.
9 Sene sonunda İstanbul'a yakın olan eski eserlerin olduğu yerlere öğrenciler götürülecek, kazı ve araştırmalar uygulamalı olarak
gösterilecektir.
10.Öğrenciler gruplara ayrılarak kazıda çalıştırılacaklar, beceri ve yeteneklerine göre para ile ödüllendirileceklerdir.
11.Okul bittikten sonra mezunlar ya devletçe yapılacak kazılarda, ya da veya müzeye ait diğer işlerde istihdam edileceklerdir.
1876
1876 yılında gerçekleştirilen Aya İrini Müzesinin taşınmasının pasif koruma uğruna yapıldığını öğrenerek sevinirken. Çinili Köşk'ün bu amaçla müzeye dönüştürülüşünde verilen zararı aktif tahribat olarak nitelemek gerekmektedir. Bu taşınma nedeniyle ağır, taş eserlerin yukarı kaldırılabilmeleri için özgün merdiven yıkılmış, küçük eşyanın sergileneceği rafların tutturulması için ise XV. Yüzyıl çinilerinin üstüne çiviler çakılmıştır (Semavi Eyice Müze 2-3).
1877
1877 yılında yukarıda nizamnamesini okuduğumuz okulun açılması sadrazamlıkça uygun görülmüş, hatta iradesi de çıkmıştır. Hatta bir taraftan ders araçları da tedarik edilmiştir. Lakin açılıp açılmadığı, açıldı ise öğretimin ne kadar sürdüğü, kaç öğrencisi olduğu bilinmemektedir (Kamil Su). Kamil Su, Osman Hamdi Bey'e Kadar Türk Müzesi adlı kitabında, hemen bu satırlardan sonra: "Müzelerin teşhir, tanzim, eser depolama işlerinde çalışacak, hafriyatlarda komiserlik yapacak, restorasyon işlerinde yardımcı olacak elemanları yetiştirecek bir kuruluşa 19 yüzyılın 2. yarısında olduğundan çok daha fazla bugün, hem de şiddetle ihtiyaç vardır" demektedir. Bu kitabın yayın tarihi 1965 tir. Burada ayrıca Kamil Su'nun restorasyon işlerini yapacak değil de, yapılmasına yardımcı olacakların yetiştirilmesini beklemesini, belki de, bu konuda uzman yetiştirilmesinden umudunu tamamen kesmiş olduğu şeklinde yorumlayabiliriz.
19 Şubat 1931
Bundan sonra en büyük tarihi olay, hepimizin bildiği gibi Atatürk'ün acele ve önemlidir kaydı ile 19. Şubat 1931 tarihinde Konya'dan Başbakan İsmet İnönü'ye çektiği telgraftır. Bu telgraftan bazı satırları sizlere okumak isterim:
"İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da mevcut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de ecnebi mütehassısların yardımı ile tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin, hemen her tarafında emsalsiz, defineler halinde yatmakla olan kadim medeniyet eserlerinin ilerde tarafımızdan meydana çıkarılarak ilmi bir surette muhafaza ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden pek harap bir hale gelmiş olan abidelerin muhafazaları için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işlerinde kullanılmak üzere arkeoloji mütehassıslarına kati lüzum vardır."
1937 - 1940
Bu yıllarda İstanbul Arkeoloji Müzelerine bağlı Kimyahane'de müze ihtiyacına yönelik olarak yapılan çalışmalar başlatıldı. Burada taşınabilir kültür varlıklarının onarımı yapılmaktaydı. Kimya analizlerinin gerçekleştirildiği laboratuvarı, heykel atölyesi ve fümigasyon odası ile bu bölüm kendi dönemine göre ileri bir anlayışla kurulmuştu.
1950
1950 yılında adı o zaman Hitit Müzesi olan, şimdiki Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde müze elemanlarından el yeteneği olanlar (Mustafa Tutuş daha sonra Fethi Ünlü, Abdurrahman Çulha) restorasyon çalışmaları yapıyorlar.
1961
Milli Eğitim Bakanlığı, VII. Milli Eğitim Şurasına sunulan Güzel Sanatlar Komitesi Raporunda, İstanbul Resim Heykel Müzesi'nde, ışık
durumu nedeniyle resimlerin boyalarının çatlamağa başladığı belirtiliyor. Bu halin devamının resimleri ölüme mahkum etmek demek olacağı vurgulanıyor (s.32) ve ayrıca müzede resim tamir atölyesinin olmadığı dile getiriliyor. İzmir Resim Heykel Galerisi için de resimlerin nemin tesiriyle bozulduğu belirtiliyor. Resim ve heykel müzelerinde tamir atölyelerinin tesisi için iki elemanın ihtisas yapmak üzere 1962 yılında İtalya'ya gönderilmesi (yıllık ödenek tutarı takriben 36.000 lira) öngörülüyor.
Güzel sanatlar müzelerinin kadrolarına da iki teknik müdür yardımcısı kadrosu veriliyor ve biri heykeltraş diğeri de ressam olan bu müdür yardımcılarının unvanları "konservatör" olarak belirleniyor. Bunun yanı sıra müzede bir resim tamir atölyesinin açılmasını öngören kanun teklifi de hazırlanıyor.
1965 - 1966
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde Çatalhöyük freskleri ile başlayan ilk konservasyon çalışmalarına İngiliz konservatör Henry Hodges ve müze elemanları ile birlikte yürütülmesine başlanıyor.
1968 - 1970
Kültür Bakanlığı'nm ilk hizmet içi eğitimi olarak Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde 15'er günlük kurslar halinde düzenlenen
çalışmalarda (Tanju Anlağan ve Pamela French yönetiminde) konservasyon eğitimi veriliyor.
Bu tarihten sonra konservasyon ve restorasyon ile ilgili çalışmaların yoğunluk kazandığı görülüyor.
1972
ICROM uygulamaları in situ duvar resimlerine yönelik olarak okul-kurs niteliğinde Göreme'de başlatılıyor.
1972
1972 yılında Berlin'den bir halı restoratörünün geldiğini, alt yapı hazır olmadığı için geri gönderildiğini, Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde halı restorasyonuna tam 11 yıl sonra, 1983 de başlandığını (Nazan Ölçer'den) öğreniyoruz.
1973
1973 yılında 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu yürürlüğe giriyor. Bu kanunun 20 maddesinde "taşınır" kavramı ilk kez kullanılmakta ve bu maddede sövle denilmektedir: S -y
Madde 20: Milli Eğitim Bakanlığı müzeler örgütünün emrine verilen taşınır eski eserler, usulüne uygun olarak tasnif ve tescil olunarak müzelere kaldırılırlar.
Aynı yıl MTA tarafından başlatılan Türkiye Madencilik tarihi araştırmaları ile maden analizlerinin yapımına başlanması, modern ve bilimsel konservasyon için çok önemli bir adımdır.
1983
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nda, taşınır kültür varlıklarının muhafazası, bakım, onarım ve restorasyon işlerinden söz edilmekte ve bunların korunup değerlendirilmeleri devlete bırakılmaktadır. Bu görev müzelerin sırtına yüklenmiş olmasına karşın, müzeler iç yönetmeliğinde konservasyon meslek elemanın tanımı yapılmamaktadır. Sorumlu olmasına karşın müze uzmanının konuya ilişkin bilimsel formasyonu yoktur, ya da yok denecek kadar azdır.
1983
1983 yılında Kültür Bakanlığı'na bağlı, Restorasyon Konservasyon Merkez Laboratuvarı'nın İstanbul'da kurulması için ön çalışmalar
başlatılıyor.
1984
yılında Merkez Laboratuvarı İstanbul'da kuruluyor. Böylece taşınır kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonları ilk kez devletin, bu amaçla kurulmuş bir kurumu tarafından bilimsel yöntemlerle ve etik kurallar çerçevesinde yurt dışı eğitimli uzmanlar tarafından ele alınmış oluyor. Merkez laboratuvarı elini yetebildiğince uzatarak üstüne düşen görevi yapmaya, işlevini elden geldiği oranda sürdürmeye çalışmaktadır.
1987
3386 sayılı kanun ile 2863 sayılı kanundaki eksiklikler giderilmeye çalışılıyor (değişik taşınır kültür varlıklarının kapsamlı tarifi).
1987
Dolmabahçe Sarayı'nda ilk defa bazı taşınır kültür varlıklarının bilimsel yöntemlerle konscrvasyonuna başlanıyor.
1989
1989 yılında Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu kuruluyor ve hemen ertesi yıl, taşınabilir kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonu konusunda, Türkiye'de ilk kez, konservasyon teknikeri diploması alacak meslek elemanlarını yetiştirmek üzere eğitime başlıyor.
Kuruluş aşamasında okulun sadece taşınabilir kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonuna yönelik dört yıllık eğitim vermesi
amaçlanırken, çeşitli nedenlerle bu amaçtan uzaklaşılıyor, iki yıllık eğitim veren ve bünyesinde ilgili gibi görülen başka bir programı da içeren (Turizm rehberliği) bir meslek yüksekokulu şekline dönüştürülüyor.
1992
1992 yılından sonra programlan daha genel konulan içeren meslek yüksekokullarının, eğitime başladığı görülüyor. Örnek olarak Safranbolu. Bergama, Milas vb. verilebilir.
1995
1995 yılında Meslek Yüksekokulümuzdaki Turizm Rehberliği programının başka bir meslek yüksekokuluna devredilmesiyle. Meslek
Yüksekokulu, kuruluş aşamasında amaçlanan kapsamına yeniden dönebilmek şansını yakalıyor.
Biz, Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu olarak, sad ece. taşınabilir kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonlarına yönelik bir programla eğitime başlamamızı, bu tarihi süreç içinde İlkçağı kapatarak. Ortaçağı başlatan bir olay olarak yorumladık ve bunun sevincini yaşadık. Ankara Üniversitesi'nin, dört yıllık bir "Konservasyon Yüksekokulu'"na dönüşeceğimiz günü de sizlerle birlikte. Yeniçağın başlangıcı olarak karsılayacağımızın ümidini taşıyoruz.
--------
1. ULUSAL TAŞINABİLİR
KÜLTÜR VARLIKLARI
KONSERVASYONU VE RESTORASYONU
KOLOKYUMU