RestoraTÜRK

  • Yazı boyutunu yükselt
  • Varsayılan yazı boyutu
  • Yazı boyutunu düşür
Sponsor Bağlantı

Paylaş      

Anasayfa Sanat
sanat

MÜNİR MİSİN BE MÜBAREK!

MÜNİR MİSİN BE MÜBAREK!

Eski kültürümüzün ve İstanbul’un nevi şahsına münhasır kişiliklerinden merhum Nezih Uzel ağabeyimden dinlemiştim:

Bir gece mehtapta Boğaziçi’nde Münir Nurettin ile beraberken üstâd “Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın…” diye gazel okumaya başlamış. Taa uzaklardan yine çok gür bir ses, karanlığın içinden haykırmış: “Münir misin be mübarek?”

Üstâdın çok hoşuna gitmiş kendisine benzetilmek.

Dün akşam Bekir Ünlüataer’i dinlerken ben de hep kendi kendime tekrar ettim “Münir misin be mübarek?” diye…

Yanımda oturan Uğur Derman Ağabeyim de mırıldanıyordu, biteviye: “ Maşallah, maşallah!” diye

Sevgili Bekir,

Aman gözünü seveyim Münir Nurettin Selçuk ve Bekir Sıtkı Sezgin yolundan ayrılma. Klasik musikimizin çağdaş yüzü olarak yüzümüzü hep ak çıkar. Sakın, yoldan çıkma!

Devamını oku...
 

Ümmü Gülsüm ve Türk Müziği Konferansı

Ümmü Gülsüm ve Türk Müziği Konferansı

“Doğu’nun Yıldızı” olarak anılan ünlü Mısırlı ses sanatçısı Ümmü Gülsüm’ün ölümünün 40. yıldönümü olması sebebiyle İskenderiye Yunus Emre Enstitüsünde 15 Haziran 2015’de bir konferans düzenlendi.


Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Murat Özyıldırım tarafından verilen konferans Ortadoğunun en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilen Ümmü Gülsüm’ün sanat yaşamından ayrıntılar verildi.

Dr. Virginia Danielson tarafından yazılan “Mısır’ın Sesi Ümmü Gülsüm, Arap Şarkısı ve Yirminci Yüzyılda Mısır Toplumu” adıyla Türkiye’de yayınlanan kitabın önsöz yazarı Murat Özyıldırım konuşmasına Türk Arap musiki etkileşiminin başladığı zamanlara değinerek başladı. Etkileşimin en fazla Osmanlı Devleti devrinde gerçekleştiğini belirten Özyıldırım,  Osmanlı Devleti coğrafyasının hemen her yerde bulunan Bektaşi ve Mevlevi dergâhları, aynı zamanda en mühim musiki yayılım merkezleri olup 19. yüzyıl sonlarında İstanbul ile Mısır arasında musiki münasebetlerinin arttığını, bestekâr himaye etmenin son devir Mısır ve İstanbul eşrafı arasında yaygın bir moda olduğu bilgisini paylaştı. Buna bağlı olarak Klasik Türk Musikisinin son devrindeki en büyük bestekâr kabul edilen Hoca Zekai Dede Efendi, Hıdiv Said Paşa’nın oğlu Mustafa Fazıl Paşa’nın himayesinde, Mısır’da 1851–1858 yılları arasında kaldığını, İstanbul’da da Mısırlı birçok bestekâr ve ses sanatkârı ziyaret ettiğini, bunlar arasında Yusuf el Menyalevi’nin Sultan II. Abdülhamid’in huzurunda şarkı icra ettiğini anlatan Özyıldırım; Türklerin Ümmü Gülsüm ile tanışmasının ise, 1934–1936 yılları arasında Türk radyolarında Klasik Türk Musikisi yayınlanması yasaklanınca Mısır Radyosu’nun başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun bütün kentlerinde kısa sürede en çok dinlenen radyo kanalı olması sebebiyle gerçekleştiğini dinleyicilere aktardı.

Devamını oku...
 

Gülten Okutan - Resim Sergisi

 

Fatih Sultan Mehmed'in Portresi Geri Gelmeli

Fatih Sultan Mehmed’in Bellini’ye yaptırdığı bir portresi vardır. Daha önce National Art Gallery'de bulunan bu eser bir süreliğine Victoria ve Albert Müzesine getirme kararı alınır. Bu resmi bakın Sâmiha Ayverdi nasıl anlatıyor:

Fatih Sultan Mehmed 1458 Ağustosunda Atina’ya girmiş ve şehri gördüğünde çok beğenmiş. Zira sanattan anlıyor, iyiyi kötüden, sahteyi gerçekten seçebilecek bir anlayışa sahip bulunuyordu.

Ne ecdadı arasında, ne de çevresinde yağlıboya resimleri bulunan kimse mevcut değil idi. Buna rağmen İtal’ya’dan Bellini’yi çağırtıp kendi potresini yaptırmaktan geri kalmamıştı.

Amma onun bu şâhâne târihi teşebbüsüyle yapılan resmini muhâfaza etmeyi bile bilmeyen torunları, Bellini’nin eserini attılar mı, sattılar mı bilinmez neden, ellerinden kaçırarak, ta Londra’ya kadar, âdeta atıverdiler.”

Sene 1966, Ayverdi, bir tedavi için Londra’ya gider. Hiçbir siyasi sıfatı olmadığı halde bu portreyi bulmak için çırpınıp durduğunu anlatır ve ne olursa olsun bu âbide eseri aramakta devam edeceğini söyler. Bulurda…

Devamını oku...
 

Çağdaş Sanat Akımları ve Örnekler

ÇAĞDAŞ SANAT AKIMLARI VE ÖRNEKLER

EMPRESYONİZM “İzlenimcilik” olarak da bilinir. 19. yy.ın ikinci yarısında FRANSA’da 1877’ de Paris’te doğmuştur. Resim tarihindeki sürekli yeniliklerin hareket noktası sayılır. Empresyonizme göre, açık havada bulunan eşyaların renk görünümleri günün her saatinde değişir. Örneğin, ağaçların yeşil rengi öğle üzeri daha parlak, daha canlı görüldüğü halde, akşama doğru koyu renkte ve donuk görünür. Bu akımın kurucuları, atölye çalışmalarından çok, açık havada çalışmaya önem vermişlerdir. Çünkü aradıkları canlı ve temiz renkleri, gün ışığının parlaklığında bulmuşlar, koyu ve karanlık renklere resimlerinde yer vermemişlerdir. Renk, ya olduğu gibi ya da değerini düşürmeyen başka bir renkle karıştırılmıştır. Işıklar sarı, turuncu, kırmızı tonlarında aranmış, gölgelerde, bunların zıtları olan mavi, mor ve yeşille boyanmıştır. Empresyonizmin kurucusu Edouard Manet' dir.

Temsilcileri
Edouard Manet, Claude Monet, Camille Pissarro, Georges Seurat, Paul Signac, Vincent Van Gogh, Paul Gaugin, Paul Cezanne, Edgar Degas, Henri De Toulosue-Lautrec, Pıerre-August Renoir’dir.

Devamını oku...
 

Resimlerle Osman Hamdi Bey

OSMAN HAMDİ BEY'İN KISA HAYATI (1942-1910)

1842 yılında İstanbul'da doğdu. 1860'da hukuk öğrenimi için Paris'e gitti. Hukuk öğreniminin yanı sıra o dönemin ünlü ressamlarının atölyelerinde eğitim aldı.

1869 yılında Bağdat Yabancı İşler Müdürlüğü''ne atandı. 1871'de İstanbul'a geri dönünce sarayda çalıştı. 1881'de Müze-i Hümayun'a atandı. Bu görevi ile Türk müzeciliğinin parlak dönemleri başladı. 1883 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'ni ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kurdu ve müdürlüklerini üstlendi. 1884'te o güne kadar hiç gündeme gelmemiş olan ve çokça kayıp verilmiş olunan bir zaafı, antik eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan Asr-ı Atîka Nizamnâmesini çıkarttırark yürürlüğe soktu.

Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina ve Sayda'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda'da yaptığı kazılarda bulduğu, arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan, aralarında İskender Lahiti'nin de bulunduğu bir takım antik eserler çıkardı. Burada bulunan eserler bugün Osman Hamdi Bey'in bulmuş olduğu birçok eser gibi, kendisinin temellerini attırdığı İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir. İstanbul Arkeoloji Müzesinin ilk kısmını 1899'da, ikinci kısmını 1903'de ve üçüncü kısmını 1907 yılında tamamlayarak ziyarete açmıştır. Osman Hamdi Bey 24 şubat 1910 yılında vefat etmiştir.

OSMAN HAMDİ BEY'İN SANAT ÜSLUBU

Osman Hamdi Bey’in sanatında, orientalist üslupta eser veren hocalarının, özellikle  Gerome’un etkileri açıkca görülür. Gerome tam anlamıyla orientalist bir ressamdır. Osman Hamdi Bey’in resimleri üslup olarak  orientalistlere yakındır. Osman Hamdi de oriantelist bir ressam olarak kabul edilir. Fakat onu batılı oriantelistlerle bir tutamayız.

Batılı oriantelistler kendilerinin doğu üzerindeki baskı ve müdahalelerini haklı göstermek için, hep doğunun geri kalmışlığını, harap yapılarını, sokak satıcılarını resmetmişlerdir. Kadını bir seks sembolü olarak almışlardır. Oysa Osman Hamdi’nin resimleri farklıdır. O tablolarında batılıya ilginç gelecek sahneleri işler, doğunun özellikle de Türk sanatının güzelliklerini gözler önüne serer. Üslüp olarak yakın olduğu oriantelistlerden anlatım bakımından ayrılır.

Devamını oku...
 
  • «
  •  Başlangıç 
  •  Önceki 
  •  1 
  •  2 
  •  3 
  •  4 
  •  5 
  •  6 
  •  7 
  •  8 
  •  9 
  •  10 
  •  Sonraki 
  •  Son 
  • »


Sayfa 1 - 11


Yüzlerce Gerçek Üreticinin
Binlerce BIM/CAD Objesini
Ücretsiz İndirin!

Reklam
Reklam
Reklam



Copyright © 2002 - 2015 Designed by  
YASAL UYARI