ARKEOLOJİK RESTORASYON
Arkeolojik alanların korunmasıyla ilgili ilkeler çeşitli uluslararası toplantılara konu olmuş, kalıntıların bakım ve onarımı, buluntuların saklanması yükümlülüğü kazıyı yapan arkeologlara verilmiştir. Bu görevler kazı yetki belgesinde tanımlanır ve bağlayıcıdır. Ancak koruma bir ekip çalışmasıyla gerçekleştirilebilir; strüktür ve zemin mühendisliği, malzeme, kimya gibi bilim dallarıyla yakın ilişki kurulması gerekir. Önemli olan kazıda çalışan arkeolog ve mimarların koruma konusunda bilinçli olmalarıdır; gerektiğinde ivedi koruma işlemlerini yapabilecek kadar donanımlı olmalı fakat sorunları kendi birikimleriyle çözemediklerinde, özel koruma yöntemlerini uygulayabilecek uzmanlara başvurarak deneyimlerinden yararlanmalıdırlar.
Arkeolojik sitlerde koruma daha çok doğanın ve insanların zararlı etkilerine karşı yapılmaktadır. Kazı sonrasında ortaya çıkan duvar, döşeme, tonoz ve diğer mimari öğelerin sağlamlaştırılarak korunmaları söz konusudur. Açıkta kalması sakıncalı olan malzeme ve ayrıntılar (kerpiç, mozaik döşeme, çini kaplı duvar, fresk vb.) bir çatı altına alınarak korunabilir, Bu durumda çatının sit alanı içinde yaratacağı olumsuz etkiyi düşünmek ve önlem almak gerekir. Koruyucu çatıların tasarımında, kendi başına anıtsal bir nitelik taşıyan, iddialı mimari çözümlerden kaçınılması uygun görülmektedir. Yurdumuzda birçok arkeolojik sitte değişik boyutlarda koruma çatıları bulunmaktadır.
Arkeolojik sitlerin olabildiğince kendilerini açıklayan, anlatımı güçlü bir sunuşa kavuşturulması istenir. Böylece arkeolog ve diğer uzmanların kazı raporları ve yayınlarına ek olarak, kalıntının ve kazı yerinin halkın da kolayca anlayabileceği biçimde iyi bir sunuşa kavuşturulması hedeflenir. Bunlar bütünlemede kullanılan eklerin az ve ayırt edilebilir olması biçiminde özetlenebilir.
Taşıyıcı düzenle ilgili sorunlar
Arkeolojik alanlarda kazı sırasında ortaya çıkarılan mimari parçalar ender olarak sağlam ve bütündür. Restorasyon sırasında hasarlı, kırık parçaların birleştirilmesi, bütünlenmesi gerekir. Antik yatay ve düşey taşıyıcılara (sütun, arşitrav) yük bindirmek malzemeyi zorlayıcı olabileceğinden, yeni bir taşıyıcı sistem oluşturulması yeğlenmektedir.
Malzeme sorunu
Onarımda kullanılamayacak kadar harap durumda olan mimari parçaların yerine kopyalarının hazırlanması gerekebilir. Öncelikle bütünleme ve yenilemelerin hangi malzeme ile yapılacağının belirlenmesi gerekir. Eğer özgün malzeme hala sağlanabiliyorsa, en iyisi özgün malzeme kullanılmasıdır. Ancak eski taş ocaklarının yerinin bilinmemesi, ocakların artık işletilmemesi, özgün malzemenin çok pahalı olması uygulamacıyı başka çözüm yollarına yöneltebilir. Bu durumda yapay taş kullanımına gidilebilir. Özgün taşın rengine ve yapısına uyum sağlayabilmek için malzeme araştırması yapılır; taş tozu ve kırığı ile gerekli bağlayıcı katkılar eklenerek uygun fiziksel ve kimyasal özellikler elde edilebilir.
Dökme tekniğiyle hazırlanan yeni parçaların gerçeğe yakın biçim alabilmeleri için silikon kauçuk, Iateks gibi kalıp malzemelerinden yararlanılmaktadır. Özgün parçalardan alınan ayrıntılar aynen veya soyutlama yapılarak kullanılmaktadır.
Bütünlenecek parçalarda yapay taşın fiziksel ve kimyasal özelliklerinin doğal taşa uyumuna dikkat edilmelidir. Özellikle boşluklu taşlardan yapılmış sütunların gövdelerinin oyulması ve çekirdeğin betonla doldurulması sakıncalı olabilmekte, yapay taş farklı genleşerek doğal taşı çatlatacak gerilimler yaratabilmektedir. Bu tür hasarlar Yunanistan'da yapılan bazı onarımlarda gözlenmiştir. iklim koşullarının zorladığı durumlarda, yüzeysel yamalar da uzun ömürlü olmamaktadır.
Özgün parçaların kırıklarını birleştirmek için titanyum, paslanmaz çelik gibi malzemelerden yararlanılır. Korozyona karşı güvenlik sağlamak için metal bağlantı elemanlarının kurşun ya da epoksi reçine gibi koruyucularla iyice örtülmesi gerekir.
{jcomments on}