Kardeşim Ekrem Hakkı
SÂMİHA AYVERDİ
KARDEŞİM EKREM HAKKI
Kardeşi olarak, onun şanında meth-ü Senâ yollu birşeyler söyleyip yazacağım zannedilebilir. Hayır. Bu işi kendisini yakından uzaktan tanıyanlar yaptılar ve yapmaktalar. Belki istikbâle hediye ettiği kitaplarına başvuracak olanlar yüzünden asırlar boyu yapılagelecektir. Hadis-i Kudsi de beyan olunduğu üzere Cenâb-ı Hak: "Ben sevdiğimi öldürürüm; öldürdüğümün diyeti de benim!.." buyuruyor, işte Ekrem Hakkı Ayverdi, Cenâb-ı Hakk'ın, kendisini şeytanî ve nefsani hırs, çirkinlik ve ayıplardan öldürtüp temizleyerek ilahi vasıflarıyla kendine mâl ettiği müstesnalardandır. Bu manevi müdahale ile kuvvetlenmiş bulunan kardeşim de, cemiyete, çeşidi faziletlerinin bereketi ile ihlâsını san'atını, imanını, dürüstlüğünü, diğergamlığını, sonuna kadar cömertçe bezletti. Böylece de, bir ihtişamlı abide olan o derûni ihlâs ve heyecan, aksiyon plânına tercüme ve nakil oldu. Öyle ki madde ile mânâyı yani Türk-islam terkibini, Hakk'ın şahitliği huzurunda nikâhlayarak, bu birleşmeden doğan meşrû zürriyeti dev eserler hâlindeki kitapları Türk kültürüne hediye eyledi. Birer veled-i sahih olan bütün eserleri Ekrem Hakkı Ayverdi’nin manevi zürriyetidir.
Devamını oku...
|
Ekrem Hakkı Ayverdi'nin Ardından
İLHAN AYVERDİ
EKREM HAKKI AYVERDİ’NİN ARDINDAN
Direktör Ali Bey “Lehcetü’l Hakayık” adlı mizahi “Akça koca yüz yaşında…” eserinde cüce kelimesini “Büyük adamların yakından görünüşü” diye tarif eder. Bu, noksanlar ve kusurlarla dolu oldukları halde bazı hususiyetleri ile göz dolduran ve gözde büyütülen kimseleri ne güzel tasvir ediştir. İlk tanışma devresinde insana çok tesirli ve değişik gelen tipler, zaman geçtikçe fikir, his ve hatıralarındaki tekrar sebebiyle tatsızlaşır yavanlaşır, fikri hamule olarak dağarcıklarında neleri var neleri yoksa ortaya koyduktan sonra yavaş yavaş sığlaşırlar ve tükenirler. Kendini durmadan yenilemeyi bilenler, hal ve şartlara göre dalma şahsi hüküm ve teşhisleri olanlar ise gözümüzde herdem taze herdem büyüktürler.
Ömrümün yirmi beş senesini birlikte geçirmiş talihine erdiğim Ekrem Hakkı Ayverdi, bu yirmi beş sene zarfında gözümde ve gönlümde asla tükenmemiş, fikir ve karakter bakımından hiçbir zaman cüceleşmemiş daima büyük kalmıştır. Çünkü o, çok kuvvetli bir iman ve milliyet duygusunun son derece köklü bir kültür ile yoğrulmasından teşekkül etmiş bir şahsiyete sahipti ve kendine has sağlam güvenilir hükümleri olan insandı. Sorulur, cevap alınır; ne dedi, ne diyecek diye beklenirdi ve dedikleri daima tertemiz Müslüman imanının ve pırıl pırıl Türklük şuurunun imbiğinden geçmiş, sağlam düşündürücü, insani bir hedefe itici hükümler olurdu. Dini ve milli meselelerdeki hassasiyetini celadetini neşesini azim ve iradesini fisebilillah hizmet şuurunu zannederim kendisini tanımayanlara bu satırlarla anlatmak mümkün değil, daha doğrusu benim harcım değildir diyebilirim. Onun için ömrü boyunca eğilmeden, bükülmeden bir iman abidesi gibi dimdik ve salabetle yaşamış bu müstesna karaktere ait bir iki hatırayı, nakletmekle yetineceğim.
Devamını oku...
Mimar Sinan "Hayatı ve Sanatçı Kişiliği"
Mimar Sinan: Yaşamı ve Sanatçı Kişiliği
Günümüzde Mimar Sinan adıyla anılan Sinan bin Abdülmennan, on yedi yıl yeniçeri olarak çalıştıktan sonra 1538 yılında baş mimarlığa atanmış ve ölünceye kadar elli yıl kesintisiz bu makamda kalmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, II.Selim ve III. Murad'ın saltanat dönemlerinde hakim olan Osmanlı klasik mimari üslubu ile adi özdeşleşmiş olan Sinan, dünya yapı sanatının en büyük ustalarından biridir. Çağdaşları ona saygı ile "Koca Sinan" diyorlardı. Avrupa'dan esen Barok rüzgârları onun bıraktığı izleri dağıtıncaya kadar yüzlerce Osmanlı mimarı, gösterdiği yolda yürüdü. Günümüzde, Mimar Sinan Türk kültürünün başlıca simgelerinden biri sayılmaktadır.
Sinan, çocukluğunda devşirme olarak yeniçeri ocağına alınmış, İstanbul'da eğitim görmüştür. Devşirme çocuklar kafileler halinde İstanbul'a varınca, bunların bir bölümüm iç oğlan olarak saraya ayrılır, ötekiler taşra hizmetlerini yerine getirmek üzere bir iki altın karşılığında Türk çiftliklerine kiralanırdı. Fatih Sultan Mehmet'in başlattığı bu uygulamanın amacı, devşirme çocuklara Türkçe'yi, Türk gelenek ve göreneklerini. İslam'ın gereklerini öğretmektir. Taşra hizmeti genellikle üç yıl olmakla birlikte, devşirme oğlan yetiştirinceye kadar sürer, sonra yoklama yapılır, sınavda başarılı olan çocuğun bu kez acemi ocağında askeri eğitim başlardı. Yeniçeri ocağında yer açılınca Divan-ı Hümayun'a bildirilir, boşalan yerlere padişah fermanı ile acemi oğlanlardan atama yapılır, acemi ocağında açılan yerler de taşra görevindeki devşirmelerden alınarak doldurulurdu.
Sinan'ın taşra hizmeti ile acemi oğlanlık dönemi 1512 ile 1521 yılları arasında olmak üzere en fazla dokuz yıl sürmüştür. Yavuz Sultan Selim'in saltanatına rastlayan bu yıllarda, İran ve Mısır seferleri, Çaldıran (1514), Merc-i Dabık (1516), Han Yunus (1516), Reydaniye (1517) meydan savaşları yer alır. Bu savaşlarda yeniçeri kaybı fazla olduğundan acemi oğlanların yeniçeri ocağına, taşra hizmetindeki devşirme çocukların da acemi ocağına geçişleri hızlanmış, bu arada Sinan da Kapıya çıkarak (1521) Belgrad Sefer-i Hümayununa yeniçeri unvanıyla katılmıştır.
Devamını oku...
Rest. Mim. EKREM HAKKI AYVERDİ
Ekrem Hakkı Ayverdi, 22 Aralık 1899'da İstanbul'da doğmuştur. Babası piyâde kaymakamı İsmail Hakkı Bey, annesi Fatma Meliha Hanım'dır. Kardeşi Sâmiha Ayverdi, babasına atfen, dedesinin Ramazanoğulları'na kadar, annesinin atalarının da Kanûnî Sultan Süleyman'ın Budin seferinde şehit olmuş ve oraya defnedilmiş Gül Baba'ya kadar uzandığını nakleder.
Ekrem Hakkı Ayverdi bir yazısında İstanbul'a olan mensûbiyeti ile ilgili olarak şunları yazmıştır: '1899'da İstanbul'da doğdum. Büyükbabam 150 sene önce Bolu'dan İstanbul'a gelmiş; büyük anne tarafım Isparta cihetinden. Onların İstanbul'a gelişleri ise 200 sene evveline rastlıyor. Yâni İstanbulluyum. Ama, vaktiyle bir konferans vermiştim. Orada demiştim ki: Ben hem Bosnalıyım, hem Budinliyim, hem Üsküplüyüm, hem Atinalı, hem Sofyalıyım, hem Erzurumlu, hem Erzincanlıyım. Fakat İstanbulluyum. Hiç ayırmam.' Bu idrakte, hiç şüphesiz bir imparatorluk şuûru yatmaktadır.
Devamını oku...
Doç. Dr. R.Eser GÜLTEKİN Kimdir?
Doç. Dr. R.Eser GÜLTEKİN Restorasyon Uzmanı Y.Mimar & Sanat Tarihçi
İzmir doğumlu olan R.Eser GÜLTEKİN, Alsancak Gazi İlkokulu ve Özel İzmir Türk Koleji (Lisesi) nden sonra, Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümünü 1977 yılında tamamlamış ve Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden Mimarlık özel alanında sertifikalı Pedagojik Formasyon eğitimi almıştır.1983 yılında, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Mimarlık Bölümü Restorasyon Ana Bilim Dalı’nda Yüksek lisans tamamlayıp,1990’da, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Öğretim görevlisi olarak çalışmağa başlamıştır. Bu sırada, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünde Türk – İslam Sanatı ABD da Mimarlık alanında Bilimsel Doktorasını (Ph.D) tamamlamıştır.
Devamını oku...
Ekrem Hakkı Ayverdi
Bir Mimarın Portresi: Ekrem Hakkı Ayverdi Gürhan Tümer
Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü
Ekrem Hakkı Ayverdi, 1950’ler ve sonrasında ürünler vermiş muhafazakâr bir mimar. Uygulamalarından çok, yazdıkları ile tanınıyor. “Rönesans bir ilim ve sanat olayı değildir.” der. “İşte Hilton. Yarın kenarına şöyle iliştirilmiş, yamyassı bir tahta perde…” diyebilecek kadar Modernizm karşıtı olan Ayverdi, Osmanlı mimarisinin fanatik bir hayranı. Hemen her konuda kendine özgü bir yaklaşım ve üslup geliştiren bu ilginç mimarı, Gürhan Tümer tanıtıyor.
Ekrem Hakkı Ayverdi, 22 Aralık 1899’da, İstanbul’da, Şehzadebaşı Semti’nin Kalenderhâne Mahallesi’nde doğmuştur. Önce Hadika-i Meşveret Okulu’nda eğitim gören Ekrem Hakkı Bey, sonra Vefa Sultanisi’ne, daha sonra da, bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kökenini oluşturan Mühendis Mekteb-i Âlisi’ne girmiştir. Bu okulu 1920 yılında bitiren Ekrem Hakkı Ayverdi, çok kısa bir süre, yaklaşık 1,5 yıl kadar İstanbul Belediyesi Fen İşleri’nde çalıştıktan sonra, oradan ayrılmış, piyasaya atılmış ve çok sayıda bina yapmış, çok sayıda eski binayı restore etmiştir.(1)
Devamını oku...
|
|