Ebrû, su üzerinde güzeliğe aracı olma ve layık olma heyecanı... Bu heyacanla gelir eller tekne denilen sonsuzluk kapısını açmak için.. O eller ki önce suda yansımasını görür, sonra kendi içine kanatlanır. Eller renklere dokunur, suya düşer,
her damlada yürek yanar; yandıkça ağlar; her damlada kendinden geçer. Suyun üstünde kendi dansını sergiler güzeliklerin sahibi karşısında . Yoktur bu dansın bir başka sureti. Yoktur bu dansın başka yerde musıkisinin âhengi. Bu dans yegânedir. Bu dans eller ve yanan yüreğin dansıdır ve kimse karışmasın isterler, kimse dokunmasın isterler. Âşıklar gibi... Bu dans yanarak şükretmektir güzelliklerin yaratıcısına...
Ebrûcunun ateşi suya düşmüştür. Yaratılışındaki sır gibi, özündeki su gibi, kendi gibi tek olan, bir benzerinin yapılmasının imkansız olduğu ebrûya yanmıştır yüreği... Ebrû sanatçısı renklerin içinde arar sevgilisini... İşte bu aşkla yapılan ebrûda da hat gibi, tezhip gibi, çini gibi ve güzel musıkimiz gibi bir aşk ve onun nefesi vardır.
Ebrû kelimesi ebrî ( bulutumsu )den gelir . Menşei tam olarak bilinmiyor . 15 yy'da usta ellerle tanınmaya başlıyor. El yazması kitapların ciltlerinde nefes alıyor, süslüyor, renkli bir bahçe yapıyor.
Ebrû yapımına geçilmeden önce malzemelerin hazırlanması safhası vardır. İyi bir ebrû yapımı için bu hazırlık safhası çok önemlidir. Bu hazırlık safhasında boyaların, ödün ve kitrenin hazırlanması büyük bir titizlikle yapılır.