• RestoraTÜRK

  • "Mimari, insan ile varlık arasındaki ilişkiyi düzenleyen disiplindir."

  • RestoraTÜRK

  • RestoraTÜRK

Copyright 2017 - Custom text here

Ebrû Yapımının Hazırlık Safhası

Boyaların Hazırlanması: Ebrûculukta toprak boya kullanılır.Toprak boya doğada bulunan renkli taşlardan, kayalardan veya değişik renkteki topraklardan elde edilir ve yağ ihtiva etmesi ve suda erimemesi  özellikleri aranır.

Boyalar "desteseng" adı verilen  mermer bir taş ile ince bir kıvama gelene kadar ezilir. Ve macun kıvamına gelene kadar bu işlem devam eder. İşlem tamamlandığında  cam bir  kap içerisine alınarak  su ve öd  katılarak hazır hale getirilir.

Öd’ün Hazırlanması: Ebrûculukta sığır ödü kullanılır. Öd  boyanın içerisine katılarak  boyanın kitre üzerinde  istenilen oranda açılmasını sağlayan ve boyaların bir birine karışmasını önleyen bir maddedir. Ve  boyanın   içerisine yapılacak ebrûya göre katılır.

Öd, kesimhanelerden alınarak metal bir kap içerisinde, yüksek ısıda kaynatılarak içerisindeki  kan pıhtıları ve diğer istenmeyen maddelerden arındırılır. Kaynayan öd üzerinde oluşan  köpük defalarca temizlenerek bu işlem gerçekleştirilir; daha sonra cam bir kap içerisine alınarak saklanır. Öd ebrû için önemli bir maddedir.

Kitrenin Hazırlanması: Kitre nebati bir madde olarak  ebrûda kullanılır. Anadolu’da bulunan "geven" adı verilen bir  nebattan elde edilir. Bu nebatın gövdesinden sızan  madde kuruyarak  katı bir hal alır. Bu  küçük plakalar toplanır. Kitre ebrû yapımında kullanıldığı gibi ilaç sanayiiinde boğaz pastillerinin içerisinde de bulunur.

Ebrû yapımında  beyaz olanları tercih edilir.  Plaka  şeklindeki kitre  bir kap içerisinde  yumuşatılır; bu işlem  birkaç gün sürebilir. Yumuşatma işleminden sonra  ince bir tülbent vasıtası ile   defalarca süzüldükten  sonra tekne içerisine  dinlendirilmek üzere alınır.

Devamını oku...

Su Üzerinde Âhenk

Ebrû, su üzerinde güzeliğe aracı olma ve layık olma heyecanı... 

Bu heyacanla gelir eller tekne denilen sonsuzluk kapısını açmak için.. O eller ki önce suda yansımasını görür, sonra kendi içine kanatlanır. Eller renklere dokunur, suya düşer, her damlada yürek yanar; yandıkça ağlar; her damlada kendinden geçer. Suyun üstünde  kendi dansını sergiler güzeliklerin sahibi karşısında . Yoktur bu dansın  bir başka sureti. Yoktur bu dansın başka yerde musıkisinin âhengi. Bu dans yegânedir. Bu dans eller ve yanan yüreğin dansıdır  ve  kimse karışmasın isterler, kimse dokunmasın isterler. Âşıklar gibi... Bu dans yanarak şükretmektir güzelliklerin yaratıcısına...

Ebrûcunun ateşi suya düşmüştür. Yaratılışındaki sır gibi, özündeki su gibi,  kendi gibi tek olan,  bir benzerinin yapılmasının imkansız olduğu ebrûya yanmıştır yüreği... Ebrû sanatçısı renklerin içinde arar sevgilisini... İşte bu aşkla yapılan ebrûda da hat gibi, tezhip gibi, çini gibi ve güzel musıkimiz gibi bir aşk ve onun nefesi vardır.
Ebrû kelimesi  ebrî ( bulutumsu )den gelir .  Menşei tam olarak  bilinmiyor . 15 yy'da usta ellerle  tanınmaya başlıyor. El yazması kitapların ciltlerinde nefes alıyor, süslüyor, renkli bir bahçe yapıyor.

Ebrû yapımına geçilmeden önce malzemelerin hazırlanması safhası vardır. İyi bir ebrû yapımı için  bu hazırlık safhası çok önemlidir. Bu hazırlık safhasında boyaların, ödün ve kitrenin hazırlanması büyük bir titizlikle yapılır.

Başlıca Ebrû Çeşitleri

 

Ebrû sanatında sanatkârın hissiyâtı objeye nakşolurken bir çok şekilde tezahür etmiş. Bu aşağıda bahsedilecek olanlar, geleneksel ebrû sanatı örneklerinden günümüze ulaşabilenler arasında öğretilegelenlerdir.

Battal  Ebrû: Ebrû sanatının  alfabesi denir.  Boyaların kitre üzerine serpilip   hiçbir şey yapmadan alınması ile   meydana gelir.

Gelgit Ebrûsu :
Battal ebrûya  bız  ile sağdan sola yahut yukardan aşağıya doğru   hareketler doğrultusunda  meydana  gelir.

Taraklı Ebrû
:   Gelgit ebrûsu üzerinden tarak geçirilmesi ile meydana gelen ebrû türüdür.

Hatip Ebrûsu:
Adını 18. yy da Ayasofya Camii Hatîbi  Mehmet Efendi  yaptığı için ondan almıştır. Hafif bir zemin  atıldıktan sonra  bız   yardımı ile belirli aralıklarda boyalar damlatılır. Damlatılan boyaların içerisine farklı 3 – 4 renk daha damlatılır. Yine bu  iç içe girmiş daireleri bız yardımı ile yukardan aşağıya , aşağıdan yukarıya çekerek veya bu işlemi  dairelerin merkezinden dışarıya doğru yaparak elde edilen desenlerden oluşur.

Çeşitleri: çark-ı felek,  menekşe, mütenevvia, yıldız, yürek, taraklı yürek.

Devamını oku...

Necmeddin Okyay

Yazar: Beşir Ayvazoğlu

“Akılalmaz incelikteki Osmanlı zevkinin ve estetiğinin imbiğinden geçmiş o harikulade adam nasıl unutulabilir!” Defterindeki Kırk Suretten ilki ve “kendi gök kubbemizde bir kuyruklu yıldız” dediği Necmeddin Okyay’ı anlatmaya böyle başlıyor Beşir Ayvazoğlu. Ve şöyle devam ediyor:

Mehmed Akif’in en güzel manzumelerinden birinin de kahramanı olan “mecazib-i ilahiye”den Said Paşa İmamı bir gün hiç adeti olmadığı halde komşusu Nebi Efendinin kapısını çalar ve “Bir oğlun olacak, adını Necmeddin koy!” deyip uzaklaşır. Yeni Valide Camii İmamı ve Mahkeme-i Şer’iyye Başkatibi Mehmed Abdünnebi Efendi o gece rüyasında odasının penceresine bir kuyruklu yıldızın konduğunu görecek ve bu hadiseden dört ay sonra doğan (29 Ocak 1883) oğluna Necmeddin adını koyacaktır.

O eski “fakir üsküdar”ın manevi ikliminde milli hayatın bütün ameliyelerinden geçen küçük Necmeddin, mahalle mektebinde başladığı hıfzını Ravza-i Terakki Rüşdiyesi’nde tamamlamış, burada yazı hocası Hasan Talat Bey’in dikkatini hemen çekmiştir. Bu ilginç adam, en kabiliyetli öğrencisine, hezaren çubukla ellerine vura vura Rik’a, Divani ve Celi Divani meşk ettirip icazet verir.

Devamını oku...

f t g m